Mamera

Grand rue de Pera, Tepebaşı’nda ince opera. Her gün Beyoğlu’nda uyanan aşkın sesi. İncecik toraman vızıltısı. Bu hikayemin üçüncü dizesi. Konuşmayı ninemden öğrendim. Şimdi oturduğum masada bir beyaz örtü var. Mermer masa, sandalye tahta. On iki yıl kekeme kaldım. Sonra ramazanda bir top patladı, dilim aydınlandı. Yalnız dilime güneş doğana kadar öyle bir yazdım ki konuşacak hiçbir şeyim kalmadı. Söylenmeyen kelimeleri içimden tuttum çıkardım. Mıcır mıcır bir martı geçmekte Karaköy’e doğru onu gördüm. Masamdaki beyaz örtüde karanbey bir leke var. Garsondan bir mendil istedim. Ceketimin sağ cebindeki karanfil kolonyasıyla ovdum ovdum bezene kadar beyaz örtüyü. Kahvemden sonra tekrar uğraşacağım. Unutmadım seni leke. Konuşmayı ninemden öğrendim. Beyoğlu’nu kendi kendime. Denk düştü buraya geldim. Sonra öyle bir leyla öyle bir leyla oldum. Espadrilimin üstüne mora çalmak üzere olan bir jean giydim. Bu rengin adı flambergtir. Ağzımdan öyle düştü. Lekesiz beyaz örtümün üstünde apricot ceket geçirdim. Ne kadar şık duruyorum, bir görseniz de bana söyleseniz. Yalnız buraya geldiğimde bir Camel’ım vardı. Onu garson çöp diye aldı. Ben de çok mahcup çok ferengah biriyimdir, hiç ses çıkaramam. Camel’ımı geri isteyemedim. Acaba şu karşımdaki adam ne düşünüyordur diye sormak, hatta bunu yazmak kadar klişe bir şey kalmadı defterimde. Böyle düşündük diye yazmayalım mı? İşte size cevap. Yüksek kaldırımda bir masada oturuyorum. Siz de ne düşündüğümü biliyorsunuz. Demek ki biz bunları düşünürmüşüz, artık görüyorsunuz.


Karaköy’e uçan martı arkadaşlarını getirdi. Tom Tom caddesine yaklaşıyorlar. Düzgün biri olsaydı da fotoğraflarını çekseydi. Ben düzgün biri olsaydım da burda lak lak edeceğime insanları iyileştirseydim. Kendime ne kadar da şükretmiyorum. Elimden gelse kendimi falakaya yatıracağım. Dilim on ikiden önce açılsaydı ben burada olmayacaktım. Beyoğlu’nu sevmeyecektim. Bir fabrikaya müdür olurdum. Eşim evde olurdu. Onu akşam alırdım, çocukları babaannelerine bırakır, Yeşilköy’e balık yemeye giderdik. O biraz sessiz olurdu, ben şakacı olurdum. Sınırı aşınca bana kızardı. Ben kesinlikle kalamar da söylerdim. Babamın aynısı olurdum. Annem gibi bir eş seçerdim. Bakın nasıl da kelime uydurmadan durabildim. Demek ki bu aklıma işlemiş bir hata payı olmalı, ninemden kalma uyduruk bir oyun. Ninem buna mamera derdi. Bu uyduruk oyunun adı Mamera olurdu. Kahvemden sonraya lekeyle uğraşmaya devam ettim. Baktım ki bu leke geçecek gibi değil, bir rahatlama bir rehavet. Daha çok uğraşmaya başladım. Çıkmayacağını biliyorum ya bir dinlik bir feraset. Sağdan soldan geçenler işsiz güçsüz sanmasınlar. Ben kendimi bugün bu lekeyle uğraşmaya adadım. Çıkmayacağını biliyorum. Çıkarmak uğruna debelenmek daha önemli. Çok daha önemli. Yoldan geçen bir pıtırcık gözünün kenarıyla saatime çarptı. Saatim tek başına ilgisini çekmiş olamaz. Olsaydı, bu saati her takana bakardı pıtırcık kız. Onlara bakamadığını bilemem ama bana baktı. Bu saatimi en yakın dostum önerdi. Tıngırdatçıya benimle geldi. Ben çok konuşmam, kendimden kalma bir alışkanlık. Ya olur da tıngırdatçının karşısınında kekelersem. Ben ne akrebim ne yelkovanım. Bir nehir gibi akmalıyım. Bir kronograf gibi tekliyorum. Benim hiç durmayan bir çavlan gibi aktığım tek yer bu Beyoğlu. Beyoğlu Beyoğlu nedir bunun yolu? Bu babamdan kalma bir alışkanlıktır. Onun cümlelerle bir alıp veremediği vardı. Benim kelimelerle bir verip alamadığım var. İşte bu benim onun oğlu olduğumu ortaya koyar. Bu aliterasyon bir tesadüf değil. Konuşamayınca ben de yazmaya takıntılandım, ne gelse ondan geldi. Ah Beyoğlu vah Beyoğlu! Senin hakkında senin bilmediğin ne çok şey yaşıyorum. Bu kahve lekesine bile neler neler biçiyorum.


Ceketimin cebinden pusantemi çıkardım. Demek ki garson almamış, cebime koymuşum. Benim cebim de ne bereketli çıktı. Karanfil kolonyası, pusante, çakmak, cüzdanım, defterim, kalemim, mendil, anahtar, gözlük. Bir fabrikada müdür olsaydım bunları çantamda mı taşırdım? Hayır hayır. Ben yalnızca kelimeleri çantamda taşırım. Beyoğlu da benim onu sevdiğim kadar beni sevdiğinde buraya gelmeyi bırakacağım. Aşklarıma hep aynı muamele, hep aynı.

Yorum bırakın